allah ın yaratma sıfatı ile ilgili ayetler

el-Hadîd 57/3), "Allah'ın zâtından başka her şey yok olucudur" (el-Kasas 28/88). 4. Muhâlefetün li'l-havâdis 5. Vahdâniyyet 6. Kıyâm bi-nefsih (yapma, yaratma ile ilgili) irâde; bütün yaratıkları kapsamaktadır. Bu irâde, hangi şeye yönelik gerçekleşirse, o şey derhal meydana gelir. Allah bu sıfatı ile Allahın yaratma sıfatı Kur’an’da, her an kainatla ilişki halinde olduğunu gösteren bir kullanım genişliği içinde ifade edilmektedir. Kainatta olan bütün değişmeler (doğumlar, ölümler, yeryüzünün yeşermesi, kuruması, tekrar eski yeşilliğinin ve canlılığının iade ÖRNEKVAAZLAR LÜTFİ ŞENTÜRK 319 “Allah kaderleri (Kâinatta olup bitecek olayları) insanları yaratmadan şu kadar ve şu kadar yıl önce takdir etmiştir.”571 “Olacak şeylerde kalem (yazma işini bitirmiş ve) kurumuştur.”572 “Dört şeyle ilgili işlem bitirilmiştir: Ömür, rızık, yaratma ve huy.”573 İşte Peygamberimiz de her şeyin ezelde takdir edilmiş olduğunu 8 ayetteki “ اليسرى el-yüsra/en kolay olan şey” ile ilgili “hayırdır, mutluluktur, rahat yaşamdır” diye farklı yorumlar yapılmıştır. Ancak “el-yüsra” sözcüğünün yapısal anlamı dikkate alındığında bu yorumlar yetersiz kalmaktadır. Sözcüğün tam anlamı “Her şeyden daha kolay olan” demektir. Ayet"Oysa Allah sizi de, yaptığınız şeyleri de yaratmıştır." 16/39 (Zümer Suresi), 62. Ayet Allah her şeyin yaratıcısıdır. O her şeye vekildir. 17/39 (Mü'min Suresi), 62. Ayet İşte her şeyin yaratıcısı olan Rabbiniz Allah! Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. Durum bu iken nasıl oluyor da (haktan) döndürülüyorsunuz? 18/39 19/39 20/39 21/39 22/39 23/39 Recherche Site De Rencontre Suisse Gratuit. 1/39 Allah ebedi ve ezeli olan tüm sıfatları Zati ve Subuti olmak üzere iki ana gruba ayrılır. Allah zatına özel olan, yaratıklardan herhangi birine verilmesi mümkün olmayan sıfatlardır. Bunlar vücud, kıdem, beka, muhalefetün li’l – havadis, kıyam binefsihi ve vahdaniyet olmak üzere 6 tanedir. 2/39 Subuti sıfatları ise varlığı zorunlu olan sıfatlardandır. Zati sıfatlar yalnızca Allah ait iken, subuti sıfatlar yaratılan kişiler hakkında da kullanılabilir.​ 3/39 Burada bilinmesi gereken en ayrıştırıcı nokta yalnızca isim benzerliğidir. Yoksa Allah sıfatları kesinlikle yaratıkların sıfatına benzemez. Subuti sıfatlar grubunda da hayat, ilim, semi, basar, irade, kudret, kelam ve tekvin yer alır. 4/39 Allah subuti sıfatlarından biri olan ''Tekvin'' Yaratma sıfatı'na örnek olacak eşi benzeri mümkün olmayan mucizelerini sizler için araştırdık. 5/39 Evrendeki sayısız güzellikleri arasından en çarpıcı olan ve Allah'ın varlığını kanıtlayacak nitelikte ibret alınması gereken hayvan ve çiçeklerin kusursuz güzelliği sizi de büyüleyecek! 6/39 İŞTE ALLAH SANATI... Secde Suresi, 7. Ayet O ki, yarattığı her şeyi güzel yaptı. İnsanı yaratmaya da çamurdan başladı. 7/39 EN İLGİNÇ VE GÜZEL HAYVANLAR ALEMİ Nûr Suresi, 45. Ayet Allah bütün canlıları sudan yarattı. İşte bunlardan bir kısmı karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayak üzerinde yürür, kimisi dört ayak üzerinde yürür. Allah dilediğini yaratır. Çünkü Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir. 8/39 En'âm Suresi, 14. Ayet De ki "Göklerin ve yerin yaratıcısı olan, beslediği halde beslenmeye ihtiyacı olmayan Allah'tan başkasını mı dost edineceğim." De ki "Bana, Allah'a teslim olanların ilki olmam emredildi ve sakın Allah'a ortak koşanlardan olma denildi." 9/39 En'âm Suresi, 73. Ayet O, gökleri ve yeri, hak ve hikmete uygun olarak yaratandır. Allah'ın "ol" deyip de her şeyin oluvereceği günü hatırla. O'nun sözü gerçektir. Sûra üflendiği gün de mülk hükümranlık onundur. Gaybı da, görülen âlemi de bilendir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyden hakkıyla haberdardır. 10/39 A'râf Suresi, 54. Ayet Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde altı evrede yaratan ve Arş'a kurulan, geceyi, kendisini durmadan takip eden gündüze katan, güneşi, ayı ve bütün yıldızları da buyruğuna tabi olarak yaratan Allah'tır. Dikkat edin, yaratmak da, emretmek de yalnız O'na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah'ın şanı yücedir. 11/39 Yûnus Suresi, 3. Ayet Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde altı evrede yaratan, sonra da Arş'a kurulup işleri yerli yerince düzene koyan Allah'tır. O'nun izni olmaksızın, hiç kimse şefaatçı olamaz. İşte o, Rabbiniz Allah'tır. O halde O'na kulluk edin. Hâlâ düşünmüyor musunuz? 12/39 Ra'd Suresi, 16. Ayet De ki "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" "Allah'tır" de. De ki, "O'nu bırakıp da kendilerine bile bir faydası ve zararı olmayan dostlar mabutlar mı edindiniz?" De ki, "Kör ile gören bir olur mu? Ya da karanlıklarla aydınlık bir olur mu? Yoksa Allah'a, O'nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma ile Allah'ın yaratması onlara göre birbirine mi benzedi?" De ki "Her şeyin yaratıcısı Allah'tır. O, birdir, mutlak hakimiyet sahibidir." 13/39 A'râf Suresi 54. Ayet Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde altı evrede yaratan ve Arş'a kurulan, geceyi, kendisini durmadan takip eden gündüze katan, güneşi, ayı ve bütün yıldızları da buyruğuna tabi olarak yaratan Allah'tır. Dikkat edin, yaratmak da, emretmek de yalnız O'na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah'ın şanı yücedir 14/39 Furkân Suresi, 54. Ayet O, sudan bir insan yaratıp ondan soy sop ve hısımlık meydana getirendir. Rabbin her şeye hakkıyla gücü yetendir. 15/39 Sâffât Suresi, 96. Ayet "Oysa Allah sizi de, yaptığınız şeyleri de yaratmıştır." 16/39 Zümer Suresi, 62. Ayet Allah her şeyin yaratıcısıdır. O her şeye vekildir. 17/39 Mü'min Suresi, 62. Ayet İşte her şeyin yaratıcısı olan Rabbiniz Allah! Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. Durum bu iken nasıl oluyor da haktan döndürülüyorsunuz? 18/39 19/39 20/39 21/39 22/39 23/39 24/39 25/39 26/39 27/39 28/39 ÇİÇEKLER 29/39 30/39 31/39 32/39 33/39 34/39 35/39 36/39 37/39 38/39 39/39 Kaynak Yasemin Güncelleme Tarihi 16 Nisan 2019, 1252 Allah’ın fiilî sıfatları nelerdir? Allah’ın fiilî sıfatları ile ilgili ayetler nelerdir?Allah’ın zatına özel fiilleri vardır. Bu fiilleri, hem olumlu hem de olumsuz ifadelerle Allah’a nispet etmek caizdir. Mesela “falana çocuk verdi” demek caiz olduğu gibi “falana çocuk vermedi” demek de caizdir. “Falana nimet verdi” denilebildiği gibi, “Falana nimet vermedi, onu cezalandırdı” da denilebilir. Allah’ın fiili sıfatlarının aslı tekvin sıfatıdır. ALLAH’IN FİİLÎ SIFATLARI Allah’ın zatına özel fiiller beş sıfat altında toplanır. 1- Yaratmak halk ve îcad Allah her şeyin yaratıcısıdır. Varlığını aklen düşünebileceğimiz her şeyi Allah’ın yaratması mümkündür. Fakat O, dilerse yaratır, dilerse yaratmaz. Hiçbir şeyi yaratmaya veya yaratmamaya mecbur değildir. O iyiliği de kötülüğü de yaratır. Fakat iyiliği seçmemizden hoşnut olur, kötülüğü seçmemize razı olmaz. Yarattığı şeyler ne olursa olsun Allah’ın sonsuz ilim ve hikmetinin bir gereğidir. O’nun her yaptığında bir hikmet vardır. Ne var ki bizim aklımız ve idrakimiz bu sebeplerin ve hikmetlerin hepsini anlayabilecek kadar güçlü değildir. Kul bir fiili yapmak istediğinde Allah O fiili yaratır. Fakat Allah’ın yarattığı bütün fiillerin sonucu kullara aittir. Çünkü kul fiili nasıl tercih etmişse, Allah onu öyle yaratmıştır. Allah mutlak yaratıcıdır. Allah’ın dilediğini dilediği zaman var etmesine veya yok etmesine karşı çıkacak veya engel olacak hiçbir kuvvet mevcut değildir. Her varlık, Allah’ın yaratmasıyla var olduğu gibi, varlığını sürdürebilmek için de Allah’ın, onun varlığını devam ettirmesine muhtaçtır. 2- Nimet vermek ve azap etmek ten’îm ve ta’zib Yüce Allah, kullarından dilediğine nimetini artırır, dilediğine da azaltır. Hak edene mükafat verir, müstahak olana da azap eder. Dilerse en küçük bir günahı cezasız bırakmaz, dilerse küfür ve şirk dışındaki büyük bir günahı bağışlar. Ancak, bu iki fiil ona gerekli ve zorunlu değildir. Bir ayette şöyle buyrulur “...O, dilediğini bağışlar ve dilediğine azap eder. Göklerde, yerde ve ikisinin arasında ne varsa mülkiyeti Allah’a aittir...”[1] 3- Hidayet etmek ve dalâlete sevk etmek hidayet ve idlâl Cenab-ı Hakk’ın dilediğine hidayet, dilediğine dalalet yaratması caizdir. Allah’tan başka insanları hidayete erdiren ve dalalete düşüren gerçek bir fail yoktur. Her ikiside Allah’ın fiilidir. Ancak Allah Teâlâ’nın bir kul için dalalet yaratması, o kulun tercihini kötü bir şekilde yapmasından, iradesini kötüye kullanmasındandır. İnsan kendi kendini ve iradesini dalalete yöneltmedikçe, ilahi irade ve kudret onu dalalete zorla sevk etmez. Ehl-i Sünnet bilginlerine göre; “... Allah dilediğini dalalete yöneltir, dilediğini doğru yola iletir...”[2] Bu ayeti kerimeden kasıt, “Allah dilediği kimse için hidayeti, dilediği kimse için dalaleti yaratır.” demektir. 4- Peygamber göndermek ve kitap indirmek Allah Teâlâ kullarına değer verir ve onların hayrını ister. O’nun rahmeti ve lütfu her varlığı kuşattığı için insanlara doğru yolu gösterecek peygamberler göndermiş, bazen de peygamberlerden bir kısmına indirdiği kitaplarla doğruyu ve gerçeği açıklamıştır. O’nun peygamberler göndermesi ve kitaplar indirmesi bütün fiillerinde olduğu gibi kendisine vacip mecbur değil, caizdir. Dilerse peygamber göndermeyebilir, kitap indirmeyebilirdi. O, kullarına merhametli olduğu için lütfetmiş, peygamberler göndermiş ve kitaplar indirmiştir. Ayette buyrulur “Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı peygamber gelip geçmiş olmasın.”[3] Yine Peygamberimize hitaben buyrulur “Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.”[4] 5- Ba’s ve Haşr Ba’s, Allah Teâlâ’nın kullarını öldürdükten sonra tekrar diriltmesi, haşr da bir araya toplayarak hesaba çekmesidir. Kur’an-ı Kerim’de “Sonra da şüphesiz kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz.”[5] “De ki Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek...”[6] “...Bir de bakarsın ki, onlar kabirlerinden kalkıp, koşarak Rablerine giderler.”[7] buyrularak Allah’ın insanları tekrar diriltip bir araya toplayacağı bildirilir. Kulları tekrar diriltip bir araya toplamak, Allah’a için vacip mecbur değil caizdir. 1] Mâide sûresi, 18. ayet [2] Fâtır sûresi, 8. ayet [3] Fâtır suresi, 24. ayet [4] Enbiyâ sûresi, 107. ayet [5] Mü’minûn sûresi, 16. ayet [6] Yâsîn sûresi, 79. ayet [7] Yâsîn sûresi, 51. ayet Kaynak İslam Akaidi, Erkam Yayınları , İslam ve İhsan 1611 Son Güncelleme 1637 TAKİP ET İnançlı bir kimse Allah'ın varlığına ve birliğine koşulsuz iman eder. İman ederken inandığı yaratıcının sıfatlarını bilmek önemli sorumluluklarından biridir. Kim Müslüman olduğunu dile getiriyorsa Allah'ın sıfatlarını ve sahip olduğu anlamları öğrenmeli ve yaratıcısını tanımalıdır. Öyleyse Allah'ın sıfatları nelerdir? Kur'an-ı Kerim'de yer alan Allah'ın sıfatları ile ilgili ayetlere göre Allah'ın sıfatları kaç tanedir? Bu yazımızda sizin için Allah'ın sıfatlarını ve anlamlarını derledik... Allah-u Tealâ'nın Sıfatları İki Kategoriye Ayrılır Her inanan, inandığı yaratıcıyı daha iyi tanımak ister. Ona kuvvetli duygular ile bağlı olabilmeyi diler. Varlığına koşulsuz inanılan yaratıcı Allah'ın birçok farklı ismi vardır. Bu isimlerin yanında ise sahip olduğu sıfatlar bulunur. Her sıfat Allah'ın farklı bir niteliğini kullarına anlatır. Yüce Allah'ın kimi sıfatı sadece ona ait olan özelliklerini nitelendirir. Kimi sıfatı ise ondan başka mahluklar ile benzer olan özelliklerini anlatmak amacıyla kullanılır. İşte bu nedenle Allah'ın sıfatlarını bilmek kulları ile arasındaki bağı kuvvetlendirecek olan önemli bir noktadır. Allah'ın sıfatları kendi içerisinde iki kategoriye ayrılır Allah'ın Zati sıfatları ve Allah'ın Subuti sıfatları. Zati ve Subuti Sıfatlar Nelerdir? Kulların inandıkları yaratıcıyı daha iyi tanıyabilmesi bu sıfatları bilmesi ile mümkündür. Kur'an-ı Kerim'de sureler içerisinde pek çok kez bu sıfatlara rastlanır. Bundan dolayı sıfatları ve anlamlarını bilmek inanç konusunda daha samimi olabilmek için önemlidir. Allah'ın sıfatları ve anlamları iki ayrı kategoride incelenir Allah'ın Zati Sıfatları Allah'ın zati sıfatları dünya üzerindeki ya da ruhani herhangi bir varlıkta bulunması mümkün olmayan özellikler için kullanılan sıfatlardır. Allah'ın herhangi bir varlık ile bağlantısı olmayan tüm özelliklerini anlatan sıfatları zati sıfat başlığı altında toplanır. Allah'ın toplam altı tane zati sıfatı var Vücûd Allah'ın varlığının sonsuz olduğunu söyler. Allah ezeli ve ebedi olan olarak tanımlanır. O sonsuz olandır. Kıdem Allah doğmamış ve doğurulmamıştır. Allah'ın öncesi olması mümkün değil. Yüce yaratıcının öncesi ya da evveli olamaz. Bekâ Allah, insanlar gibi ölümlü bir varlık değildir. Onun bir sonu yoktur. Allah, evrende sonsuza kadar var olacak olan olarak sıfatlandırılır. Bekâ sıfatı; Allah'ın sonu olan bir varlık değil, sonsuz olan olduğunu anlatmak için kullanılır. Vahdaniyyet Allah nasıl sonsuz bir varlıksa aynı zamanda evrende biricik olandır. Vahdaniyet, onun bir eşinin daha olmadığını anlatmak için kullanılır. Mahluklar evreninde dahi Allah ile denk olabilecek bir varlık yoktur. Muhalefet'ün-lil havadis Allah evrendeki hiçbir varlığa benzemez. Gelecekte yaşayacak ya da geçmişte yaşamış olan herhangi bir varlık ile aynı özellikleri taşıması mümkün değildir. Hatta bu sıfat herhangi bir varlıkla benzer özellik dahi taşımayacağı anlamında kullanılır. Kıyâm bi-nefsihi Bu sıfat Allah'ın yaratılışın ilk gününde kimse yokken de var olduğunu anlatmak için kullanılır. Evrenin yaratılışının ilk gününde evreni yaratmak için yalnız var olan yine Allah'ın kendisidir. Evrendeki hiçbir varlığa ihtiyacı olmayan Allah'tan başka varlık yoktur. Allah'ın Subuti Sıfatları Subuti sıfatlar, evrendeki diğer mahluklarda olan özelliklerin Allah'ta nasıl var olduğunu anlatır. Subuti sıfatlara verilen bir başka isim ise Allah'ın Sıfat-ı Subutiyyesi'dir. Varlıkların sahip olduğu pek çok özellik kıyaslanamayacak kadar olağanüstülüklerle Allah'ta zaten vardır. İşte bu ortak yönlere sahip olan sıfatlara subuti sıfatlar denir. Allah'ın toplam sekiz tane sıfatı bu kategoridedir Hayat Allah aslında diri bir şekilde vardır. Ancak O'nun diriliği biz aciz insanlar gibi görülemez. Allah dünya üzerinde, tüm canlılardan farklı olarak vardır. Gözle görülmeyen, ebedi bir diriliğe sahip olan Allah'tır. Kimse onun var olduğu gibi diri olamaz. İlm Allah her şeyi bilendir. Sonsuz ilim sahibi olan yine Allah'tan başkası olamaz. Ancak onun sahip olduğu ilim insanların sahip olduğu gibi sınırlı ya da gözle görülür, duyulur bir ilim değildir. Her an nerede ne olduğunu bilir. İnsanın kalbinden geçeni, aklından geçen düşünceleri ondan başkası bilemez. Semi Allah her şeyi işitir. Onun işitmesi canlıların sahip olduğu gibi sınırları olan bir işitme değildir. O'nda var olan sınırlı olmayan bir işitme yetisidir. Onun işitme duyusunu hayal edebilmek mümkün değil. Basar Allah evrendeki her şeyi her an görür. İnsanın baktığı yerdeki görmesinden çok farklı bir görmedir. Yalnızca Allah-u Tealâ'nın sahip olduğu görme yetisidir. Onun görme yetisini herhangi bir canlı ile kıyaslayabilmek ya da benzetebilmek mümkün değil. Sonsuz kudretine inanmak için bu sıfatı bilmek dahi Müslümanlar için yeterlidir. Kudret Allah sonsuz bir güce sahip olandır. O nasıl evreni yoktan var edense istediğini istediği anda var edebilir. Var etmek ya da etmemek yalnızca onun kararlarına bağlıdır. Var etmek için herhangi bir varlığa ihtiyacı olmaz. İrade Allah'ın dilemesi herhangi bir şeyi yapmak için yeterlidir. O istediği an istediğini dileyebilir. Onun iradesi ile hiçbir şey karşılaştırılmaz. Kelam Evrende insanlar düşündüklerini dile getirmek için sözcükleri kullanır. Dile ihtiyaç duyar. Ancak Allah'ın dile ihtiyacı yoktur. Kutlu kelamını iletmek için sese ya da sözcüklere ihtiyacı olmaz. O istediği an istediğini iletme konusunda sonsuz bir güce sahiptir. Mesajını iletebilmek için uygun koşullara ya da bir araca ihtiyacı yoktur. Tekvîn Evrende ve ölümden sonraki yaşamda Allah tek başına yaratıcıdır. Evrende yaratma kudreti yalnızca ona ait. Bir başka varlık, bir başka mahluğu tek başına var edemez. Allah'ın Sıfatları Nasıl Ezberlenir? Allah'ın iki kategori altında toplam on dört tane olan sıfatlarını ezberlemek bazen zor olabilir. Bu durumda hem çocuklar için hem de ezberleme konusunda güçlük çeken kimseler için bazı ilahiler bulunur. Bu ilahiler aracılığı ile Allah'ın sıfatlarını ezberlemeniz daha kolay olur. Allah’ın sıfatları ve anlamları nelerdir? Allah’ın sıfatları on asıldan oluşur. Bu on asıl başlıca kudret, ilim, hayat, irade, işitme, görme, kelam ve Allah Teâla’nın sıfatlarının kadim olmasından bahsetmektedir. Bunların anlamları kaynaklarıyla teker teker yazımızda anlatılmaktadır. İçindekiler1 Allah’ın Kudret Sıfatı2 Allah’ın Hayat Sıfatı3 Hayat ve Kudret Sıfatları Hakkında Ek Bilgiler4 Allah’ın İrade Sıfatı5 Yüce Allah İşitir ve Görür6 Allah’ın Kelâm Sıfatı7 Cenâb-ı Hakk’ın Bütün Sıfatları Kadîmdir8 İlâhî İlim Kadîmdir9 İlâhî İrade Kadîmdir10 Tevhid11 Tenzih12 KaynakAllah’ın Kudret Sıfatı Birinci asıl Âlemin yaratıcısı yüce Allah’ın her şeye gücünün yettiğini bilmektir. Allah Teâlâ’nın, وهو على كل شيء قدير “O’nun, her şeye gücü yeter”1 âyetinde buyurduğu doğrudur. Çünkü bu âlem, yaratılışı itibariyle çok sağlam ve intizamlı bir sanat eseridir. Güzelce dokunmuş ve üzerindeki desenler tam bir uyum içinde en güzel tarzda işlenmiş ipek bir elbise gören kimsenin, gücü yetmeyen bir ölünün veya kudreti olmayan bir insanın onu dokuduğunu düşünmesi ve söylemesi tam bir akılsızlık, ahmaklık ve cehalet örneğidir. İkinci asıl Allah Teâlâ’nın bütün mevcudatı bildiğini ve yaratılan her şeyi ihata ettiğini bilmektir. Yerde ve göklerde zerre kadar bir şey O’nun ilminden uzak kalamaz. Şu âyet bunu tasdik etmektedir وهو بكل شئ علیم “O, her şeyi bilendir”2. Şu âyet de bunu desteklemektedir الا يعلم من خلق وهو اللطيف الخبير “Yaratan bilmez mi? O, Latîftir en gizli şeyleri bilir; Habîr’dir her şeyden haberdardır”3. Allah Teâlâ, yaratmayı ilme delil gösterdi. Çünkü sen, zayıf, basit bir şey de olsa yaratılan her şeyin ince yaratılışı, en güzel şekildeki tertip ve düzeniyle onları yaratanın ilmine delil olduğunda hiç şüphe etmezsin. Allah Teâlâ’nın zikrettiği şeyler hakka delil olmada ve hakikati tarifte en yüksek seviyededir. Allah’ın Hayat Sıfatı Üçüncü asıl Hak Teâlâ’nın hay hayat sahibi olduğunu bilmektir. Çünkü ilim ve kudreti olanın hayat sahibi olduğu kesindir. Eğer her şeye gücü yeten, her şeyi bilen, dilediğini yapan ve tedbir edenin hayat sahibi olmadığı düşünülecek olsa, hareket ve sükûnet içinde dönüp duran canlıların hayatından hatta bütün meslek ve sanat sahiplerinin hayatından şüphe etmek câiz olurdu. Böyle bir düşünce, cehalet ve sapıklık bataklığına saplanmaktan başka bir şey değildir. Hayat ve Kudret Sıfatları Hakkında Ek Bilgiler Allah Teâlâ, Hay’dır hayat sahibidir; Kâdir’dir her şeye gücü yetendir, Cebbâr’dır her hükmünü icra edip dilediğini yaptıran azamet sahibidir. Kâhir’dir, her şeye hükmünü geçirendir. O’na hiçbir kusur ve acizlik ârız olmaz. O’nu bir uyuklama ve uyku tutmaz. O’na bir yokluk ve ölüm ârız olmaz. O, mülkün görülen âlemin ve melekûtun gayb âleminin sahibidir. İzzet ve ceberût ululuk sahibidir. Bütün güç ve üstünlük, yaratma ve emir O’na aittir. Gökler O’nun kudretinde dürülmüş, bütün yaratıklar hükmüne boyun eğmiştir. Allah’ın sıfatları ve anlamları, yaratmada, yoktan var etmede, ilk olarak ortaya koymada ve hiç benzeri olmadan vücut vermede tek olduğunu bize bildirmektedir. Bütün yaratıkları ve yaptıklarını O yarattı; hepsinin rızıklarını ve ecellerini takdir etti. Yaratılan hiçbir varlık O’nun hükmünden dışarı çıkamaz. İşlerin sevk ve idaresi O’nun kudretinin dışında değildir. Takdir ettiği şeyler sayılamaz; bildiklerinin nihayeti yoktur. Allah’ın İrade Sıfatı Dördüncü asıl Cenâb-ı Hakk’ın işlerinde irade sahibi olduğunu bilmektir. Mevcut olan her şey yüce Allah’ın iradesine dayanır ve O’nun iradesinden ortaya çıkmıştır. O, her şeyi ilk olarak yaratan ve yok ettiği şeyleri dilediği zaman yeniden ortaya koyandır. el-Mübdi’ ve’l-Muîd. O, dilediği her şeyi yapandır. O nasıl dileyen olmaz; O’ndan sâdır olan her şeyin zıddının da gelmesi ve var edildiği zamanın öncesinde ve sonrasında da yaratması mümkündür. İlâhî kudretin iki zıt şeyle ve iki ayrı vakitle ilgisi birdir Yüce Allah dilese şimdi var olanın aksini başka bir zamanda da yaratırdı. İlâhî kudreti bu iki şeyden birine yönelten bir şey lazımdır ki o, ilâhî iradedir. Eğer, “Yaratılacak şeyin belirlenmesi için Allah’ın her şeyi bilmesi ayrıca irade etmeye ihtiyaç bırakmaz, ilâhî ilimdeki zamanı gelince o şey olur” denirse, buna cevaben deriz ki O zaman ilim, kudrete de ihtiyaç bırakmaz; bir şey ilâhî ilimdeki zamanı gelince olur demek de câiz olur. Fakat bu düşünce yanlıştır. Yüce Allah ilim sahibi olduğu gibi, irade ve kudret sahibidir. Hepsinin kendisine has taalluk ve tecellisi mevcuttur. Allah Teâlâ, varlık âleminde meydana gelen her şeyi irade eden, hadiseleri sevk ve idare edendir. Mülk ve melekût âleminde az çok, küçük büyük, hayır şer, fayda zarar, iman küfür, irfan inkâr, kurtuluş hüsran, artış noksanlık, taat isyan her ne oluyorsa ancak O’nun kazası, kaderi, hikmeti ve dilemesiyle olmaktadır. O’nun olmasını dilediği olur, dilemediği olmaz. Bakan bir kimsenin bakışı, düşünen kimsenin aklına bir şeyin gelmesi gibi en gizli ve küçük şeyler dahi O’nun dilemesi dışında olmaz. O, Mübdi’dir her şeyi yoktan ve baştan var edendir; Muîd’dir dilediğini tekrar yaratandır. O, dilediğini yapandır. O’nun emrini geri çevirecek, verdiği hükmü sorgulayacak hiç kimse yoktur. Kulun günahtan kaçması ve korunması, ancak O’nun yardım ve rahmetiyle olur. Kulun Allah’a taate güç yetirmesi de ancak O’nun dilemesi ve iradesiyle gerçekleşir. Eğer bütün insanlar, cinler, melekler ve şeytanlar toplanıp âlemde bir zerreyi hareket ettirmek veya durdurmak isteseler, O’nun iradesi ve dilemesi olmadan bunu yapamazlar, aciz kalırlar. Allah’ın iradesi, diğer bütün sıfatları gibi zatıyla kâimdir. O, ezelde bu sıfata sahipti. O, belirlediği vakitte varlıkların vücuda gelmesini ezelde irade etmiştir. Varlıklar da O’nun ezelde irade ettiği gibi, ne erken ne de gecikme olmadan belirlenen vakitte vücut bulur; hepsi bir değişme ve tağyir olmadan O’nun ilmine ve iradesine uygun olarak meydana gelir. Allah Teâlâ’nın işleri tedbir etmesi düzenleyip ortaya koyması, başını sonunu düşünerek ve uygun zamanı bekleyerek olmaz. Bunun için hiçbir iş, O’nu diğer bir işi yapmaktan alıkoymaz. Yüce Allah İşitir ve Görür Beşinci asıl Allah Teâlâ’nın her şeyi işittiğini ve gördüğünü bilmektir. İçten geçen düşünceler, gizli vehim ve fikirler O’nun görmesinden uzak ve gizli kalamaz. Karanlık gecede yalçın kaya üzerinde yürüyen siyah karıncanın ayak sesi O’nun işitmesinden uzak değildir. O nasıl her şeyi işiten ve gören olmasın! Şüphesiz işitmek ve görmek insan için bir kemal halidir, noksanlık değildir. Mahlûk, yaratıcıdan nasıl daha mükemmel olur? Sanat, sanatkârdan nasıl daha şerefli ve kâmil olur? İşitme ve görmeyi, yarattığı varlık ve sanat için kemal hali görüp Cenâb-ı Hakk’ın o vasıflarda noksan olduğunu söylemek nasıl âdil ve doğru olur? Eğer yüce Allah bu vasıflarda kemal halinde olmasaydı, Hz. İbrahim’in aleyhisselâm babasına karşı getirdiği delil nasıl doğru olurdu? Çünkü onun babası4 cehalet ve sapıklıkla putlara tapıyordu. Hz. İbrahim ona şöyle dedi يا ابني لم تعبد ما لا يسمع ولا يبصر ولا يغني عنك شيا “Ey babacığım! Duymayan, görmeyen ve sana hiçbir fayda sağlamayan şeylere niçin tapıyorsun?”5 Eğer bu hüküm kendi mâbudu hakkında olsaydı, delili çürür, sözü geçersiz olurdu ve Allah Teâlâ’nın, وتلك حجتنا اتيناها إبراهيم على قومه “İşte bu, kavmine karşı İbrahim’e verdiğimiz delillerimizdir”6 âyeti doğru olmazdı. Allah Teâlâ’nın el ayak gibi âzalar olmadan fail olduğunu iş yaptığını, kalp ve dimağ olmaksızın bildiğini kabul ettiğimiz gibi, göz olmadan gördüğünü ve kulak olmadan işittiğini kabul etmemiz de gerekir, çünkü aralarında bir fark yoktur. Allah Teâlâ işiten ve görendir; işitir ve görür. Gizli de olsa, hiçbir şey O’nun işitmesinin dışında kalmaz. Çok küçük de olsa, hiçbir şey O’nun görmesinden uzak kalmaz. Hiçbir uzaklık O’nun işitmesini perdelemez. Hiçbir karanlık O’nun görmesine mani olmaz. O, bildiğimiz gözbebeği ve göz kapakları olmadan görür, kulak yolu ve kulaklar olmadan işitir. Aynı şekilde O, kalp olmadan bilir, el olmadan tutar, bir alet olmadan yaratır. Çünkü O’nun zatı yaratılmış varlıkların zatına benzemediği gibi, sıfatları da yaratılmış varlıkların sıfatlarına benzemez. Allah’ın Kelâm Sıfatı Altıncı asıl Hak Teâlâ’nın kelâmının olduğunu bilmektir. Kelâm, Allah Teâlâ’nın zatıyla kâim bir vasıftır, O’nun kelâmı ses ve harf ile değildir. O’nun varlığı başkasının varlığına benzemediği gibi, konuşması da başkasının konuşmasına benzemez. Gerçekte kelâm, kelâm-ı nefsîdir içte oluşan manadır. Bazen hareket ve işaretler söylenecek şeye işaret ettiği gibi, harflerden oluşan sesler de işte oluşan manaya kelâm-ı nefsîye delalet eder. Bu durum bazı cahil kimselere nasıl gizli kalıyor ve meseleyi karıştırıyorlar! Halbuki o, şairlerin cahillerine gizli değildir. Onlardan biri demiştir ki “Söz, gönülde olandır; dil ise sadece onun tercümanıdır.” Kim bunu anlamaz ve aklı onu, “Dilim sözüm hâdistir yaratılmıştır fakat hâdis kudretimle söylediğim ilâhî kelâm Kur’an kadîmdir ezelîdir” demekten menederse, onun akıllı olduğundan ümidini kes ve onu muhatap alma! Kadîm ezelî demek, kendisinden evvel bir şey bulunmayan demektir. Bunu anlamayan ve “bismillâh” derken, “bâ” harfinin “sîn”den önce geldiğini, “bâ”dan sonra gelen “sîn”in kadîm olamayacağını bilmeyen kimseye iltifat etme. Allah Teâlâ’nın bazı kullarını haktan uzaklaştırmasında bir sır vardır; Allah kimi saptırırsa onu doğru yola getirecek kimse yoktur. Kim Hz. Musa’nın aleyhisselâm bir harf ve ses olmaksızın ilâhî kelâmı dünyada işitmesini uzak görüp kabul etmezse o, ahirette cisim ve renk olmayan bir mevcudun Allah Teâlâ’nın görülmesini de inkâr eder. Eğer insan, renk ve cisim olmayan, bir miktar ve şekli bulunmayan, şimdiye kadar da dünyada kimseye görünmeyen Zat’ın ahirette görüleceğini anlarsa, görme hassesi için mümkün gördüğü şeyin işitme hassesi için de mümkün olduğunu Allah Teâlâ’nın harf ve ses olmadan konuştuğunu ve bunu dilediği kimselerin işitmesini kabul etmesi gerekir. Allah Teâlâ için bir ilim vasfının bulunduğunu ve onun bütün mevcudatı kapsadığını anlayan kimsenin, O’nun zatına ait bir kelâm sıfatının da bulunduğunu, bunu emir, nehiy, haber ve benzeri bütün ibarelerin gösterdiğini kabul etmesi gerekir. Yedi kat göklerin, yerin, cennetin ve cehennemin küçük bir kâğıda yazılabildiğini, kalbin küçük bir yerinde onların isim ve varlıklarının muhafaza edildiğini, bütün bunların mercimek tanesi miktarındaki göz bebeğinde görüldüğünü, fakat göklerin, yerin, cennetin ve cehennemin zatlarıyla gözde, kalpte ve kâğıtta olmadığını anlayan kimsenin, Cenâb-ı Hakk’ın kelâmının dillerde okunmasının, kalplerde ezberlenmesinin ve sahifelere yazılmasının kelâmın zatının onlara girmesiyle olmadığını da anlaması gerekir. Eğer kelâmın zatı kitaba girseydi, Hak Teâlâ’nın ismini bir kâğıda yazınca, O’nun da kâğıda girmesi, kâğıdın üzerine ateş yazınca, ateşin de kâğıda girip onu yakması gerekirdi. Durum böyle değildir. Allah Teâlâ’nın kendine has kelâmı vardır, emreder, nehyeder yasaklar, vaat eder müjde verir, korkutur. Bütün bunları zatıyla kâim olan ezelî kelâmıyla yapar. O’nun kelâmı yaratılmışların kelâmına benzemez. O’nun kelâmı, hava akımı ve cisimlerin titreşiminde meydana gelen bir sesle, dudakların açılıp kapanması ve dilin hareketiyle oluşan harfle değildir. Kur’an, Tevrat, İncil ve Zebûr O’nun, peygamberlerine indirdiği kitaplarıdır. Kur’ân-ı Kerîm, dillerde okunan, sahifelerde yazılan, kalplerde ezberlenip korunan, bununla birlikte yüce Allah’ın zatıyla kâim olan ezelî bir kitaptır. O, kalplere ve sahifelere intikal etmekle zattan kopmuş ve ayrılmış olmaz Kur’an, kitaba yazılan ve dillerde okunan şekliyle değil, Cenâb-ı Hakk’ın zatına ait kelâm ve manalar olarak ezelîdir. Hz. Musa aleyhisselâm, Allah Teâlâ’nın kelâmını ses ve harf olmaksızın işitmiştir; nitekim salihler de cennette Hak Teâlâ’nın zatını, bir cevher ve araz şeklinde olmaksızın göreceklerdir. Allah Teâlâ için bu sıfatlar sabit olunca, O’nun sadece zatıyla değil, hayat sıfatıyla Hay diri, ilim sıfatıyla bilen, kudret sıfatıyla her şeye gücü yeten, irade sıfatıyla dileyen, semí sıfatıyla işiten, basar sıfatıyla gören ve kelâm sıfatıyla konuşan olduğu ortaya çıkar. Cenâb-ı Hakk’ın Bütün Sıfatları Kadîmdir Yedinci asıl Allah Teâlâ’nın zatına ait kelâmı ve bütün sıfatları kadîmdir. Çünkü yüce Allah’ın devamlı değişen yaratılmış varlıklara mahal olması varlıkların Zat’a, Zat’ın varlıklara hulûl etmesi ve onlara benzemesi muhaldir. Bilakis, Hak Teâlâ’nın zati ezelî olduğu gibi, sıfatları da ezelîdir. Onda bir değişme olmaz, yaratılan varlıklar ona hulûl etmez. O, her türlü değişiklikten münezzeh olarak ezelde övülen sıfatlara sahip olduğu gibi, ebediyen de onlara sahiptir. Çünkü yaratılmış şeylere mahal olan, onlardan hâli uzak olamaz. Havadisten yaratılmışlardan hâli olmayan şey, hâdistir yaratılmıştır. Cisimlerde hudûs yaratılma vasfının bulunması onların taşıdığı vasıflarıyla değişmeye maruz kalmasındandır. Bütün cisimleri yaratan, böyle bir değişimde onlara nasıl ortak olur? Bundan şu sonuç çıkar Allah Teâlâ’nın kelâmı kadîmdir, zatıyla kâimdir; hâdis yaratılmış olan, o kelâma manaya delalet eden seslerdir. Bu şuna benzer Bir baba, henüz oğlu yaratılmadan önce onu okutup eğitmeyi istiyor. Bu arzu babanın zatında içinde bulunuyor. Çocuk doğduktan ve akıllandıktan sonra, babası bu isteğini ona haber veriyor. Çocuk da bu talebi yerine getiriyor. Bu örnekte olduğu gibi, Hak Teâlâ, Hz. Musa’ya, “Nalinlerini çıkar, çünkü sen mukaddes vadi Tuva’dasın”7 buyurduğu zaman, bu talep zatıyla birlikte ezelde mevcut idi. Hz. Musa ise yaratıldıktan sonra o hitapla muhatap oldu. Çünkü onda bu talep için bir marifet yaratıldı ve bu ezelî kelâmı işitti. İlâhî İlim Kadîmdir Sekizinci asıl Cenâb-ı Hakk’ın ilmi kadîmdir. O’nun, zat ve sıfatlarıyla âlim oluşu süreklidir; hiçbir şekilde sona ermez. Yaratmış olduklarından hiçbiri O’na yeni bir şey meydana getirmediği gibi, onların olmalarıyla O’nun için yeni bir ilim oluşmaz. Sadece, ezelî ilmiyle O’nun açısından ortaya çıkmış olurlar. Bu şuna benzer Bize Zeyd’in güneş doğarken geleceği bildirilse, bu bilgi güneş doğana kadar içimizde fikir olarak bulunur, güneş doğarken Zeyd’in gelmesiyle bilgimiz mâlum olur gerçekleşir fakat bu bizde yeni bir ilim oluşturmaz. Allah Teâlâ’nın ilminin ezelî olmasını da böyle anlamak gerekir. Allah Teâlâ, olmuş olacak, mümkün gayr-i mümkün bilgi dahiline giren bütün mâlumatları bilir. Yerlerin derinliklerinden göklerin en üstüne kadar cereyan eden her şeyi ilmiyle kuşatmıştır. O, her şeyi bilir; yerde ve gökte zerre kadar bir şey O’nun ilminin dışında kalmaz. O, karanlık gecede, siyah taş üzerindeki siyah karıncanın hareketini bilir ve görür. Havadaki zerrenin hareketini bilir. Gizliyi de gizlinin gizlisini de bilir. Göğüslerde oluşan duyguları, düşüncelerin hareketlerini, sırlarda gizlenen şeyleri ezelî bir ilimle bilir. O’nun bilmesi, zatında sonradan oluşan, hulûl ve intikalle meydana gelen bir ilim olmayıp zatı gibi ilmi de ezelîdir. İlâhî İrade Kadîmdir Dokuzuncu asıl Allah Teâlâ’nın iradesi kadîmdir. Yüce Allah, ezelî ilmine uygun olarak belirlenen vakitlerde hadiseleri ortaya çıkarmayı varlık öncesinde irade eder. Eğer irade sonradan oluşsaydı, yüce zat hâdis varlıklara mahal olurdu. İrade zatının dışında başka bir zatta olsaydı, o zaman irade eden Allah olmazdı. Senin zatında gerçekleşmeyen bir hareketle senin hareket etmiş olamayacağın gibi. Eğer irade hâdis sonradan olmuş kabul edilirse, onun olması başka bir iradeye, o da başka bir iradeye muhtaç olur, bu silsile sonsuza dek devam eder. Eğer bir iradenin iradesiz oluşması mümkündür denirse, âlemin de iradesiz yaratılması mümkün olurdu ki bu bâtıldır. Onuncu asıl Hak Teâlâ, ilim sıfatıyla âlimdir; hayat sıfatıyla haydır/diridir, kudret sıfatıyla her şeye kadirdir, irade sıfatıyla dileyendir, kelâm sıfatıyla mütekellimdir, işitme sıfatıyla işitendir, görme sıfatıyla görendir. O, bu kadîm sıfatların sahibidir. Bazılarının, “Allah ilim sıfatı olmaksızın âlimdir” sözü, onun malsız zengin, ilimsiz âlim, âlimsiz mâlum sözü gibi olup yanlıştır. İlim, mâlum ve âlim birbirini gerektirir; katl, maktul ve katil gibi. Öldürme ve ölen olmaksızın birine katil denmez. Katil ve katl olmadan da maktul olmaz. Aynı şekilde ilimsiz âlim düşünülemeyeceği gibi, bilgi olmadan ilim ve âlim olmadan da mâlum düşünülmez. Bütün bunlar birbirini gerektirir; birbirinden ayrılmazlar. Âlimin ilimden ayrı olduğunu söyleyen kimse, onun mâlumdan, ilmin âlimden ayrı olduğunu söylemiş olur; çünkü aralarında fark yoktur Bu söz yanlıştır. Bu açıklama ile şunu demek istiyoruz Allah Teâlâ ezelde bu sıfatlara sahiptir; sıfatları zatından ayrılmaz. Tevhid Allah, o seçkin kullarına zatını şu şekilde tanıtandır Allah, zatında tektir, hiçbir ortağı yoktur; birdir, benzeri yoktur. O, Samed’dir hiç kimseye muhtaç olmayıp her şey O’na muhtaçtır, O’nun zıddı yoktur; tektir, eşi yoktur. Bu bağlamda Allah’ın sıfatları ve anlamları şöyledir Allah kadîmdir, evveli öncesi yoktur. Ezelîdir, başlangıcı yoktur. Varlığı devamlıdır, sonu yoktur. Ebedîdir, O’nun için bir nihayet yoktur. Daima Kayyûm’dur; varlığı kendinden olup her şeyi ayakta tutan O’dur. Varlığı devamlıdır, bir bitişi ve kesilmesi yoktur. Yüce sıfatlarıyla ezelî ve ebedîdir. Zamanların sona ermesi ve müddetlerin tükenmesiyle O’nun zatında bir son bulma inkıraz, bozulma ve dağılma yoktur. “O, Evvel’dir, Âhir’dir, Zâhir’dir, Bâtın’dır. O, her şeyi bilir”8. Tenzih Allah’ın sıfatları arasında bilinmesi gerekenlerden biri de Allah’ın şekil verilmiş bir cisim olmadığıdır. Allah Teâlâ sınır ve miktarı belli bir cevher de değildir. O, miktarları belirlenebilen ve bölünebilen cisimlere benzemez. O, cevher olmadığı gibi O’na cevherler de hulûl etmez. O, araz olmadığı gibi, kendisine arazlar da hulûl etmez. O, hiçbir varlığa benzemez. Hiçbir varlık da O’na benzemez. “O’na benzeyen hiçbir varlık yoktur”9. O da hiçbir şeyin benzeri değildir. O’nu miktarlar ölçemez, sınırlar çevreleyemez, yönler ihata edemez, yerler ve gökler kuşatamaz. Yüce Allah, kendisinin buyurduğu şekilde ve kastettiği manada arşa istiva etmiştir. Bu öyle bir istivadır ki onda dokunma, oturma, yerleşme, hulûl ve intikal yoktur. Arş O’nu taşımaz; bilakis arş ve onu taşıyan melekler, O’nun kudretinin lütfu ile taşınmaktadır. Hepsi O’nun kabzasındadır hüküm ve tasarrufundadır. O, arşın ve göğün üstündedir. O aynı zamanda yerin derinliklerine kadar her şeyin üzerindedir. Bu üstte oluş, O’nu arşa ve göğe biraz daha yaklaştırmadığı gibi, yerden ve yerin altından biraz daha uzaklaştırmaz. Bilakis O, yerden ve yerin altından yüce olduğu gibi, arştan ve gökten de yücedir. Bununla birlikte O, her şeye çok yakındır. O, kullarına şah damarından daha yakındır. “O, her şeye şahittir”10 . Çünkü O’nun zatı, cisimlerin zatına benzemediği gibi, yakınlığı da cisimlerin yakınlığına benzemez. Yüce Allah, hiçbir şeye hulûl etmez içine girmez; hiçbir şey de O’na hulûl etmez. O, kendisini bir zamanın sınırlamasından münezzeh olduğu gibi, bir mekân tarafından sarılmaktan da yücedir. O, zamanı ve mekânı yaratmadan önce vardı; şu anda ezelde nasıl idiyse aynısıdır. Yüce Allah’ın sıfatları ve anlamları yarattıklarından da ayrıdır. O’nun zatında başkası yoktur. Başkasında da O’nun zatı yoktur. O, değişmekten ve bir yere intikal etmekten münezzehtir. O’na yaratılmış varlıklar hulûl etmez. Zatına musibet ve afetler arız olmaz. Bilakis O, celâl sıfatı içinde zevalden münezzehtir; kemal sıfatları içinde daha fazla kemale ihtiyacı yoktur. Allah Teâlâ’nın zat olarak mevcut olduğu akıllarla bilinmektedir. O, ebedî âlemde zatıyla gözlere görülecektir. Bu, O’nun tarafından salih kullarına bir ikram olarak ve cennette yüce zatını seyirle onlara nimetini tamamlamak için gerçekleşecektir. Bu yazımı okuduktan sonra Allah’ın fiilleri nelerdir başlıklı yazımı okumanızı tavsiye ederim. Kaynak Mâide 5/120Bakara 2/29Mülk 67/14Bir rivayete göre Azer, Hz. İbrahim’in [aleyhisselâm] amcasıdır. Babası ise erken yaşta vefat etmiştir. Babası diye hitap edilen 19/42En’âm 6/83Tâhâ 20/12Hadîd 57/3Şûrâ 42/11Sebe’ 34/47 Allah’a iman etmek, onun zatı ile birlikte sıfatlarını bilip o şekilde inanmak demektir. Zatı ile sıfatları birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Ancak doğrudan zatını idrak etmemiz mümkün olmadığı için sıfatlarını anlamak sureti ile o sıfatların sahibini ve aklın da belli bir sınırı vardır, sınırsız değillerdir. Sınırlı bir göz ve akıl ile sınırsız olan Allah’ın zatını anlamak imkân haricidir. O zaman Allah nasıl anlaşılacak ve nasıl iman edilecek? Bize verilen sıfatların küçük ölçeklerine bakarak o sınırsız sıfatları anlamaya çalışacağız. Biz Allah’ı, sıfatlarının tecellileri ile bilip iman etmek durumundayız. Sıfatlarını anlayarak varlığını bilebiliriz.“Gözler O’nu idrak edemez ama O, gözleri idrak eder. O, eşyayı hakkıyla bilen ve her şeyden haberdar olandır.” En’am, 6/103Ziya Paşa bu durumu gayet veciz bir şekilde şöyle ifade etmektedir“İdrak-i meali bu küçük akla gerekmez Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez”Allah’ın sıfatları, zâtî ve sübûtî sıfatlar olmak üzere iki grupta ZÂTİ SIFATLARIAllah’ın zati sıfatları, sadece kendi zatına özeldir. Başkalarında bulunmaz ve zatından ise asla ayrılmaz. Bu sıfatlar şunlardıra Vücut. Allah’ın var olmasıdır. Varlığının kendisinden ve vacip olmasıdır. Var olmak için başka birisine ihtiyacı Kıdem. Allah’ın varlığının başlangıcı yoktur. Hiçbir şey yok iken o var Beka Allah’ın varlığının sonu yoktur. O Vahdaniyet Allah’ın bir ve tek olmasıdır. Eşi, ortağı ve benzeri Muhalefetün lil havadis Sonradan olan hiçbir varlığa Kıyam bi nefsihi Varlığı kendisindendir. Başka birisine ihtiyacı SÜBUTİ SIFATLARIAllah’ın sübûtî sıfatları, kendisinde sınırsız ve sonsuzdur. Ancak sınırlı bir şekilde bu sıfatların varlıklarda numuneleri vardır. Bu sınırlı ölçeklerle onun sınırsız sıfatları anlaşılacaktır. Allah’ın insanlara ihsan ettiği “emanet”in Ahzap, 33/72 bir manası da insana verilen enaniyet ve sahiplik duygusudur. Rububiyeti anlamak üzere bir ölçü birimi olarak verilmişir. İnsana verilen enaniyet yani benlik ve sahiplik duygusunun mahiyeti vehmidir. Sahipliği ve malikiyeti hayalidir. Varlığı bir şeyi tamamıyla yüklenmeye kâfi değildir. Ancak özelliği ısı ölçen bir alet gibi “Vâcibü’l-Vücudun rububiyetine âit sıfât-ı mutlaka-i muhitayı bilmek için bir mizan vazifesini görüyor.“Eğer insan benliğine mizan nazarıyla bakarsa, kâinattan zihnine akıp gelen âfakî malûmatı kendi malûmatıyla, tasarrufat ve sıfât-ı İlâhiyeyi de kendi sıfâtıyla tasdik eder.” Mesnevi-i Nuriye, s. 260a Hayat Allah’ın hayat sahibi ve diri olmasıdır. Hayatının başlangıcı ve sonu yoktur. Varlıkların hayatını yaratan odur. Bizim için var olan, hayatın zıddı olarak bilinen ölüm, onun için yoktur. Yarattığı varlıklara da hayat vermiştir, ancak sonlu ve İlim Olmuş ve olacak her şeyi bilmesidir. Onun ilmi sınırsız ve sonsuzdur. İlminde artma ve eksilme olmaz. Geçmişte ve gelecekte olmuş veya olacak olan şeyleri bilir. Onda cehalet, unutma ve gaflet olmaz. Varlıkların ilimleri ise sınırlıdır, cehalet, gaflet ve unutma Semi’ Allah’ın her şeyi işitmesidir. Allah her şeyi işitir. Gizli ve açık her şeyi işitir. Bizim işitmemizdeki gibi işitme organına ihtiyacı yoktur. Uzak, yakın, gizli, açık her şeyi işitir. Kimsenin duymayacağı şekildeki içimizden seslendirdiğimizi, hayalimizden geçirdiklerimizi bile işitir. Aynı anda bütün varlıkların seslerini işitir. Biri diğerine mani olmaz. Varlıkların işitmesi ise Basar Allah’ın her şeyi görmesidir. Bizim gibi görme vasıtalarına ihtiyacı olmadan görür. Açık, gizli, aydınlık, karanlık, uzak, yakın fark etmez hepsini görür. Bütün varlıkları aynı anda görür. Biri diğerine mani olmaz. Varlıkların görmesi ise İrade Dilemesidir. Meydana gelecek her şeyi, kendi hür iradesi ile dilemesidir. İradesinde hürdür. Hiçbir sınırlama yoktur. Kâinatta cereyan eden olayların tamamı Allah’ın iradesiyle gerçekleşir. O’nun iradesi olmadan hiçbir şey meydana gelemez. O dilediğini yapar ve yapmaya gücü yeter. Mülkün sahibi odur, mülkünde dilediğini yapar. Kulların iradesi ise, Allah’ın imkân ve güç verdiği kadarı ile Kudret Allah’ın her şeye gücü yeter. Onun gücü sınırsızdır. Gücü, kendisindendir. Bir başkasının gücüne ihtiyacı yoktur. Gücünün sınırı yoktur. Onun gücü karşısında, az, çok, büyük, küçük, gizli, açık, uzak, yakın farkı yoktur. Varlıkların güç ve kudreti ise Kelam Allah’ın konuşmasıdır. Sese, harfe, konuşma organlarına ihtiyacı olmaksızın konuşmasıdır. Bizim konuşmamız gibi vasıtalara ihtiyacı Tekvin Allah’ın istediğini, dilediği şekilde yaratmasıdır. Yaratma konusunda hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Dilediğini dilediği şekilde yaratır. Büyük, küçük, az, çok fark etmez. Yaratmasının sınırı yoktur, yaratırken sebeplere ve bir şeye ihtiyacı da yoktur. Dilediğini dilediği şekilde yaratır. İnsanlar da bazı şeyleri yapabilir, ancak onlar var olanları bir araya getirerek yapabilir. Yapabildikleri de sıfatları, zatının lâzime-i zaruriyesidir. Ondan ayrılması düşünülemez. Burada Bediuzzaman’ın kudret sıfatı ile ilgili bir tahliline bakacağız. Kudret özelinde yapılan bu tahlil bütün sıfatlar için bir misal olarak ifade edilecektir.“Kudret-i Ezeliye, Zât-ı Akdes-i İlâhiyenin lâzime-i zaruriye-i zâtiyesidir. Yani, bizzarure Zâtın lâzımesidir; hiçbir cihet-i infikâki olamaz. Öyle ise, kudretin zıddı olan acz, o kudreti istilzam eden Zâta bilbedâhe ârız olamaz. Çünkü, o halde cem-i zıddeyn lâzım gelir. Sözler, s. 711Bu cümleleri ve devamını günümüz insanının anlayacağı şekilde şöyle ifade edebiliriz Allah’ın kudret sıfatı zatından ayrılmayan, zatında bulunması vacip olan bir sıfattır. Kudret zatına vacip ise kudretin zıddı olan acizlik o Zâta karışamaz ve müdahale edemez. Bir zat hem sonsuz bir kudret sahibi hem de âciz olamaz. O zaman cem-i zıddeyn, yani iki zıddın aynı anda, aynı zatta bulunması düşünülmüş olur ki bu mümkün âcizlik Cenab-ı Hakka arız olamaz, O’nun zaruri lazımı olan kudrete acizlik karışamaz. Madem kudretin içine acizlik giremez, o zaman gayet bedihi olarak anlaşılır ki, Cenab-ı Hakkın kudretinde mertebeler olamaz. Çünkü bir şeydeki varlık mertebeleri, o şeyin zıtlarının ona dahil olup karışması ile meydana gelirler. Sıcaklıktaki mertebeler, soğuğun ona karışması ile ortaya çıkmaktadır. Güzellikteki dereceler, çirkinliğin ona karışması ile meydana mümkünatta hakiki ve tabii lüzum-u zâti olmadığından zıtlar birbiri içine girebilmiştir. Bundan da mertebeler meydana gelmiştir. Bundan da “ihtilafât” ve “ tagayyürât-ı âlem” neş’et ki Cenab-ı Hakkın kudretinde mertebeler yoktur, o zaman “makdûrât”ın da kudrete nisbetleri bir olur. En büyük ve en küçük müsavi olur, zerreler yıldızlara emsal olurlar.“Bütün haşr-i beşer birtek nefsin ihyâsı gibi, bir baharın icadı birtek çiçeğin sun’u gibi o kudrete kolay gelir.” Sözler, s. 711-7123- ALLAH’IN İSİMLERİ“En güzel isimler Allah’ındır. O hâlde O’na o güzel isimlerle dua edin…” Arâf, 7/180Kur’an-ı Kerimin birçok ayetinde bu güzel isimler geçmektedir. Birçok ayetin sonları bunlarla örülüdür. Ayrıca bazı hadislerde de Allah’ın doksan dokuz isminden haber verilmektedir. Buharî, Tavihd, 12; Müslim, Zikr, 5-6, Tirmizî, Daavat,82 Bu isimlerden her biri bir veya birkaç sıfata delalet etmektedir. Bunlar ancak Kur’an ve sünnet esas alınarak belirlenebilir. Mesela Alîm ismi, ilim sıfatına, Kadîr ismi kudret sıfatına, Rahman ismi rahmet sıfatına delalet ismi, Cenâb-ı Hakk’ın has ismidir. Bu itibarla diğer isimlerin ifade ettiği bütün güzel vasıfları ve İlâhî sıfatları içine alır. Diğer isimler ise, yalnız kendi manalarına delâlet ederler. Bu bakımdan Allah isminin yerini hiçbir isim tutamaz. İşârâtü’l-İ’caz, s. 34 Bu isim, Allah’tan başkasına mecazen dahi olsa verilemez. Diğer isimlerinden bazılarının, Allah’tan başkasına isim olarak verilmesi caizdir.“Ve keza, Allah kelimesi de, nefiyden sonra sıfatlarla beraber düşünülür. Binaenaleyh Lâ ilâhe illâllah kelâmı, Esmâ-i Hüsnânın adedince kelâmları tazammun ediyor. Bu itibarla, şu kelime-i tevhid kelâmı, delâlet ettiği sıfatlar itibarıyla bir kelâm iken bin kelâm oluyor Lâ hâlıka illâllah, lâ fâtıra, lâ râzıka, lâ kayyûme illâllah gibi… Binaenaleyh, terakki etmiş olan zâkir bir zât, bu kelâmı söylerken içindeki binlerce kelâmları söylemiş oluyor.” Mesnevi-i Nuriye, s. 306“Kâinatı müştemilâtıyla beraber içine alan pek geniş bir merhamet görünüyor. Bu merhamet, rahmet, hikmet, inayet, in’am gibi çok sıfatları tazammun ediyor. Bu sıfatlar, bir Rahmân-ı Rahîmin vücub-u vücuduna şehadet eder. Çünkü sıfat mevsufsuz olamaz.” Mesnevi-i Nuriye, s. 83Bediuzzaman, Allah’ın isim ve sıfatların müsemma ve mevsufundan ayrılamayacağını, ayrı düşünülemeyeceğini açık bir şekilde ifade etmektedir. Bazı sapık fırkaların iddia ettiği gibi isim ve müsemmanın farklı iki varlık gibi düşünülmesinin mümkün olmadığını söylemektedir.“Umum kâinattaki umum kemâlât, bir Zât-ı Zülcelâlin kemâlinin âyâtıdır ve cemâlinin işârâtıdır. Belki, hakikî kemâline nisbeten bütün kâinattaki hüsün ve kemâl ve cemâl, zayıf bir gölgedir.” Sözler, s. 843Bunu da bir misalle harika sanatlarla müzeyyen bir saray bir ustalığa, bir dülgerlik sanatına delalet eder. Eserdeki mükemmellik, fiilin kemalinden meydana gelir. Bir fiil olan mükemmel bir dülgerlik ve nakkaşlık, mükemmel bir ustaya, bir mühendise, “nakkâş” ve “musavvir” gibi ünvan ve isimleriyle delalet eder. Mükemmel olan o isimler, ustanın ve nakkaşın sanatkarane sıfatına delalet ederler. Sıfatın kemali, ustanın kabiliyet ve istidadının kemaline delalet eder. “Ve o kemâl-i istidat ve kabiliyet, bizzarure, o ustanın kemâl-i zâtına ve ulviyet-i mahiyetine delâlet eder.” Sözler, s. 843Şu muhteşem kâinata başını kaldırıp bakan her insan “Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri ancak hak ile yarattık.” Hicr, 18/85 ayetinin ihtişamını gözleri ile görecek ve akılları ile hissedecektir.“Ve keza, herbir zîhayat, çok isim ve sıfatların tecellîsine mazhardır. Meselâ, bir zîhayat vücuda geldiğinde Bâri isminin cilvesine, teşekkülünde Musavvir sıfatının cilvesine, gıdalandığı zaman Rezzak isminin cilvesine, hastalıktan şifa bulduğunda, Şâfi isminin tecellîsine, ve hâkezâ, tesirde mütesanit, âsârda mütehalif, çok sıfat ve isimlere mazhardır. Bu sıfatların ve isimlerin hedefleri bir olduğundan, elbette müsemmâları da bir olur. Mesnevi-i Nuriye, s. 78Kur’an-ı Kerimin birçok ayetinde Allah kendini “ism-i tafdil” sığası ile tanıtmaktadır. Mesela, “Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şânı ne yücedir!” Mü’minûn, 23/14 Bu şekildeki tanıtmalardan sıfatlarının ortakları olduğu şeklinde bir anlayış çıkmaz, çıkmamalı. Sebebini de şu şekilde ifade Hakk’ın “A’lem, Ekber, Erham, Ahsen” gibi isim, sıfat ve fiillerinde kullanılan ism-i tafdil, tevhit anlayışına noksanlık getirecek bir durum değildir. Çünkü buralarda Allah’a ortak olacak bir “mevsuftan” bahsedilmemektedir. Buralarda ifade edilenler, “İzzet-i İlâhiyeye” zıt değildir. “Çünkü, maksat, sıfât ve ef’âl-i İlâhîye ile mahlûkatın sıfât ve ef’âli arasında bir muvazene yapmak değildir. Yani, ikisini bir seviyede tuttuktan sonra, bunu ona tafdil etmek değildir ki, sıfât-ı İlâhiyeye bir naks olsun.“Evet, masnuattaki kemâlât, Cenâb-ı Hakkın kemâlinden in’ikâs eden bir gölge olduğuna nazaran, masnuat, sıfât-ı İlâhiye ile muvazene hakkına malik değildir.” Mesnevi-i Nuriye, s. 305Yaratıcı sıfatının mahlûkata bakan değişik mertebeleri vardır. Her varlığa ayrı bir yaratma ile tecelli etmektedir. Buna göre her varlığı, kendisine verilecek olan yaratma özelliğinin en güzelinde yarattığını ifade etmektedir. İhtimaller içinden en güzeli ile yaratmaktadır. Varlıkların nevilerine bakmakta ve onları en güzel şekilde nazara göre Allah yaratmasına perdeler koymuştur. Şu şehadet âleminde “Hakîm” isminin gereği olarak her şey bir sebebe bağlı olarak meydana gelmektedir. Bu durum yaratmanın bize bakan yönüdür. Halbuki Allah’ın yaratması bunun daha ötesinde ve daha güzeldir.“İşte, ehadiyet sırrıyla, doğrudan doğruya olan ihsanı ve icadı ve kibriyâsı ise, vesait ve esbabın mezâhiriyle görünen âsâr-ı ihsanından ve icad ve kibriyâsından daha büyük, daha güzel, daha yüksektir demektir.” Sözler, s. 840Benzer konuda makaleler

allah ın yaratma sıfatı ile ilgili ayetler